4 Ekim 2008 Cumartesi

Atatürk ve Mu - Maya Medeniyetleri



Bu konuda ilk ciddi arastirmayi yapanin Atatürk oldugunu biliyormuydunuz?

Isik yüzlü bir hanimefendi... 90 yillik bir hayat... Muazzez Ilmiye Çig... Cumhuriyet'te Ayça Tezer soruyor... Iste söyledikleri... Can kulagi ile dinlenilmeli... "Atatürk bize bir yol açmisti. Bati'yi taklit etmeden, ama örnek alarak modernlesmemizi istiyordu. Ama onun ardindan her sey tersine döndü." Evet, degerli Çig, aynen öyle oldu. Bati'yi taklit ettik, ama örnek almayi terk ettik... Yaptiklarini degil, dediklerini yaptik... Onlar da çikarlarina ne uygunsa bize onu yaptirdilar. Hocamiz umutlu..."Bakiyorum gayet akilli, ülkemizi düsünen çocuklar yetisiyor. Onlari ülke sevgisine, Türklük arastirmasina yönlendirmek gerekiyor." Bunlar bilgece sözler... Simdi degerli bilginimizin su sözlerine de derinden ve uyanik bakalim: "1920'lerden sonra Pakistan ve Hindistan'da Indus kültürü bulundu. Burada bulunan yazilar uzmanlar tarafindan okunamadi. Çünkü dil, mühür damgalari gibi simgelerden olusuyor. Ben o yazilari Etrüks ve Orhun yazilariyla karsilastirdim. Isaretler birbirinin aynisiydi. Acaba onlar Türk yazisinin bir baska çesidi miydi? Acaba Sümerlerle onlar arasinda bir baglanti var mi?"
YA KAZIM MIRSAN Muazzez Ilmiye Çig 90 yasinda. Kazim Mirsan da seksenini geçti. Eskisehir Yazilikaya'da yaptigimiz törende tepeye çikarken genç bir bozkurt gibi tirmaniyordu. Heyecanliydi, sevinçliydi. "Okunamiyor" denilen yazilari okumustu ve Türkçe oldugunu ortaya koymustu... Kazim Mirsan Hoca, Romanya'daki Attila hazinesi yazitlari, Proto-Bulgar yazitlari, Sirbistan'daki Vinça-Tartaria yazitlari, Italya ve Avusturya'daki Etrüks yazitlari, Fransa'daki Glazel yazitlari, Baskurdistan yazitlarini okudu... Bunlar Türkçe idi... 2002'nin onuncu ayinda Isveç'e gitti ve Iskandinavya yazitlarini okudu. Bunlar da Türkçe... Bunlar binlerce yildan bu yana Türklerin sadece Asya'da degil, Avrupa'da da uygarlik kurmus olduklarini gösteriyor.
ATATÜRK VE MAYALAR Peki... James Churchward'in "Batik Kita Mu Uygarligi"na ait dört cilt halinde yayinlanan eserinde 12.000 yil önce Asya ve Avrupa'yi Uygur Imparatorlugu'nun yönetmis oldugu görüsüne ne dersiniz? Uygurlar Mu Imparatorlugu'nun devamiydi... Mu'lar ise insanliga uygarligi ögreten millet... Mayalar ise Mu'larin devami... Atatürk'ün Mu ile ve Mayalarla ilgilendigini biliyorsunuz... Mayalarin dillerinde çok çok Türkçe söz oldugunu Atatürk biliyordu. Bir merakli emekli pasayi Meksika'ya maslahatgüzar olarak gönderdigini ve ona Mayalari inceleme görevi verdigini ve Tahsin Pasa'nin soyadini da Mayatepek yaptigini da biliyor muydunuz? "Tepek" Mayaca'da "tepe" demek...
Bakiniz manzaraya... Mu ilk uygarlik... Devami Uygurlar... Kazim Mirsan "Ön-Türkler" diyerek ve yazitlari okuyarak boslugu dolduruyor... Sümerler yedi bin yil önce... "Tarih Sümer'le baslar" diyenler var. Muazzez Ilmiye Çig, Sümerlerin Türk oldugunu biliyor. Atatürk de... Sonra Sakalar, Hunlar, Göktürkler ve devami... Ne demisti ulu ata Bilge Kagan: "Üstte mavi gök, altta yagiz yer yaratildiginda ortasinda insanoglu yaratilmis. Insanoglunu yönetsin diye Atam Bumin Istemi Kagan yaratilmis." Ne yapmis Bumin Kagan? Önce Türk'ü Töre'ye göre yeniden kurmus... Atatürk'ün yaptigi da bu idi... Simdi yapilmasi gereken ne? Atatürk'ün Türk'ünü bilmek ve Töre'ye göre yeniden düzenlemek
Insanligin Anayurdu Mu Uygarligi ve Anadolu
Gülfer ÜlgentayGIRISBatik Uygarliklari inceledigimizde; bildigimiz ya da bize simdiye kadar ders kitaplarinda anlatilan resmi tarihin birçok eksiklikleri hatta yanlislari oldugunu görebiliyoruz. Batik kita Mu’nun kesfedilmesiyle birlikte insanligin ve dünyamizin tarihimine daha farkli bir gözle bakmak zorunda kaliyoruz. Geçmisimizin ya da dünyamiz üzerinde yasamis olan uygarliklarin, bilinenden çok daha eski oldugunu ve bu uygarliklarin; gelismislik düzeyi, kullandigi esyalar v.s. gibi birtakim arkeolojik bulgulardan çok daha önemli “ezoterik” bilgilere sahip oldugunu görebilmekteyiz. Bu sebeple, Mu Uygarliginin günümüzdeki tarih anlayisindan daha derin bir anlayisla ele alinmasi gerekmektedir. Üzerinde yasadigimiz Anadolu topraklari birçok uygarligin besigi olmustur. Ayrica Anadolu’nun güneydogusundaki Mezopotamya bölgesinde kurulan Sumer, Babil, Asur gibi önemli uygarliklarla da sürekli bir etkilesim içinde bulunmustur. Ancak bilinen tarihin biraz daha derinlerine inip baktigimizda (özellikle Anadolu’da) bugüne kadar pek dikkate alinmamis Batik Uygarliklarla Anadolu arasindaki baglanti oldukça dikkate degerdir.Ezoterik bilgilerimize göre Dogu ve Bati uygarliklarinin iki ana kaynagi vardir. Bunlardan biri “Atlantis” digeri de büyük Anavatan “Mu Uygarligi”dir. Batik Mu Uygarligi konusunda elde mevcut belgeler o kadar birikmistir ki, bu belgelere dayanarak dünya beser tarihinin geçmisi yeniden yazilsa, kuskusuz pek çok sey degisecektir. Bu büyük kitanin varligini kanitlayan belgelere genel olarak baktigimizda sunlara rastlariz: Hindistan, Çin, Burma, Tibet ve Kamboçya’da bulunan çesitli yazilar, kitaplar; Naakal tabletleri, kitabeler ve efsaneler; Yukatan ve Orta Amerika’da bulunan eski Maya yazitlari, tabletler, semboller ve efsaneler; Pasifik adalarinda özellikle Tahiti, Samoa, Tonga, Cook gibi adalarda bulunan arkeolojik kalintilar; Meksika ve Meksiko City yakinlarinda bulunan tas tabletler; Kuzey Amerika’da bulunan ilkel Amerikalilarin yazilari ve kitabeleri; eski Yunan filozoflarinin kitaplari. Bu belgelerden en önemlileri arkeologlarin da bilimsel belge olarak gördükleri pismis topraktan yapilmis tabletlerdir. Bu tabletlerdeki bilgilere göre; Mu Uygarligi, Pasifik Okyanusunda varolan on binlerce yil önce yesermis ve yaklasik 12.000 yil önce çesitli depremler ve volkan patlamalariyla birlikte sulara gömülmüs olan bir uygarliktir. Atlantis kitasiyla Mu kitasi hemen hemen ayni dönemde batmis olmasina ragmen Atlantis daha çok taninir. Oysa bugünkü bilimsel bulgularin isiginda, Mu kitasinin Atlantis’ten çok daha yasli bir kita oldugunu, üzerinde yüz binlerce yil pek çok kültürün olustugunu, bu kültürlerin Anakitadan Atlantis ve diger bölgelere yayildigini ve Dünya tarihinde en az Atlantis kültürü kadar önemli bir yeri oldugunu ögrenmis bulunmaktayiz. J.W; Mu uygarliginin eldeki mevcut belgeler incelendiginde 50.000 yildan daha önce basladigini söylemektedir. Ve bu tarihi jeolojik arastirmalar da dogrulamaktadir.MU konusuyla Atatürk de ilgilenmis, o dönemde birçok tarihçimizi bu konuda arastirmalar yapmak için görevlendirmis ve New York’tan getirttigi Churchward’in eserlerini bölümlere ayirtarak resmi ve özel kurumlarin 60 kadar çevirmenine kisa sürede tercüme ettirmisti. Atatürk bu çeviriler üzerinde önemle durup pek çok notlar alarak bu konudaki çalismalarini sürdürdü. Ayrica o dönemdeki tarihçilerimizden Tahsin Mayatepek’in Mu Uygarligi ile ilgili Meksika’da yapmis oldugu arastirmalarinin raporlarini da incelemis ve konudan çok etkilenmisti. Atatürk, özellikle insanin yaratilisi, Mu’nun insanligin anayurdu oldugu, ilk insanin orada yaratildigi, Mu’nun batis nedenleri, göçleri, kolonileri; Orta Asya, Uygurlar ve Anadolu ile ilgili kisimlarin altlarini çizerek okumus ve notlar almistir. Bu sekilde Atatürk Türklerin kökenini arastirmaya yönelik daha pek çok çalismalar yapmis, Türklerin Maya ve Inkalarla olan benzerliklerini bulmustur. Atatürk’ün o dönemde dilimize çevirttigi J.Churchward’in kitaplari bugün Anitkabir’de Atatürk’ün kitaplarinin bulundugu bölümdedir. (J. Churchward’in elli yillik arastirmalarini içeren MU uygarligi ile ilgili dizi kitaplar Ege Meta Yayinlari tarafindan yayinlanmistir. Ilk çikan kitap “Batik Kita Mu’nun Çocuklari” dir. Izmir,1999)
MU UYGARLIGININ KESFIMu Uygarligini tanimamizi saglayan ilk arastirmaci, Ingiliz Albay James Churchward’dir. J.Churchward Mu ile ilgili ilk arastirmalarina Hindistan’da bulundugu sirada baslamis ve elli yili askin bir zaman içerisinde tüm dünyayi dolasarak Mu ile ilgili pek çok belge elde etmistir. Aslinda pek çok kutsal kitapta ve pek çok kültürün mitolojisinde Pasifik Okyanusu’nda bir kitanin yer aldigina, bu kitanin üzerinde on binlerce yil hüküm süren ileri bir uygarligin yesermis olduguna ve bu uygarligin yozlasarak yok olduguna dair atiflar yer almaktaydi. Örn; Hintlilerin”Ramayana Destani” nda, Maya Kutsal metinlerinde ve Misir’in Ölüler Kitabi’nda kismen ya da açikça Mu Uygarligindan söz edilmektedir. Fakat Mu Uygarligini dini ve mitolojik kimliginden siyirip, konuyu bilimsel bir temele oturtan ilk kisi J.Churchward’dir.Hindistan’da görevli bulundugu sirada bir tapinaga konuk olan J.Churchward Batik Mu Uygarligi hakkinda ilk bilgilerini bu tapinaktaki arsivlerden edinir. Naga-Maya dili denilen, çesitli sekillerden, sembollerden olusan çok eski ve ölü bir dilde yazilmis olan bu tabletler Mu kutsal metinlerinden kopya edilmistir. Naga-Maya dili Hindistan’daki arkaik sanskritçe olarak bilinen en ilkel Hint dilinden daha eskidir. J.Churchward Naga-Maya dilini bilen basrahipten bu ölü dili 2 yillik bir çalisma sonunda ögrenir. Ve rahibin de yardimiyla bu tabletlerde yazilanlari çözer. Burada yazilanlara göre, bu yazilar 15.000 yil önce yazilmis olup Hindistan’a Mu’nun bilim rahipleri dedikleri “Naakaller” tarafindan getirilmis tabletlerdir. J.Churchward bundan sonra Güney Pasifik adalarina, Orta Asya’ya, Misir’a, Sibirya’ya, Birmanya’ya, Avustralya’ya, Orta Amerika gibi daha birçok yerlere giderek Mu’nun varligina iliskin pek çok kanit elde eder.J.Churchward’dan baska Amerikali bir Jeolog-arkeolog olan William Niven da 1921-1923 yillari arasinda yaptigi Meksika kazilari sirasinda buldugu 2600’ü askin tabletlerde Mu Uygarligi’nin varligina iliskin geçerli kanitlar elde etmistir. Tabletleri inceleyen Carneige Enstitüsü uzmanlari bunlarin gerçek tabletler oldugunu ve simdiye dek bilinen hiçbir uygarliga ait olmadiklarini açiklamistir. Niven’in arastirmalarini duyan Churchward Meksika’ya gelerek bu tabletleri inceler ve bunlarin Hindistan’da gördügü tabletlerdeki Naga-Maya diline çok benzeyen bir dilde yazilmis oldugunu görür. Bu tabletler bugün Meksika Müzesi’nde bulunmaktadir ve 12.000 yil önce yazildigi düsünülmektedir.Niven ve Churchward’in buldugu tabletler disinda Mu’ya iliskin diger bilimsel belgeler ise sunlardir:-Yukatan’da hazirlanmis eski bir Maya kitabi olan “Troano El Yazmasi”. Bugün British Museum’da bulunmaktadir.-Troano El Yazmasiyla ayni yasta olan bir baska Maya kitabi “Cortesianus Kodeksi” ‘dir. Bugün Madrid Ulusal Müze’de bulunmaktadir. - Paul Schlieman tarafindan Tibet’te bir Budist tapinaginda bulunan “Lhasan Belgesi” -Yukatan’da Mu kitasi anisina insa edilmis Uxmal Tapinagi’ndaki Yazitlar yaklasik 12.000 yil liktir. Bu tapinakta “Geldigimiz yer olan Bati ülkelerinin anisini korumak için insa edilmistir” diye kabartma yazilar bulunmaktadir.-Meksiko sehrinin 60 mil güneybatisinda yer alan “Xochicalo Piramiti Yazitlari”. Bu piramit üzerindeki kabartma yazilara göre “Bati ülkelerinin yikiminin anisina” insa edilmistir.-Dr. Niven’in Alaska’da buldugu Mu kitasi sembolleriyle islenmis bir totempol.-Platon’un “Timeus ve Critias” adli eserinde batik kitaya dair su sözler geçer: “Mu ülkesinde 10 halk vardi.”Tüm bu belgelere dayanarak, özellikle Churchward’in buldugu tabletlerdeki yazilar ayrintili olarak “Dünya ve insanin yaratilisini ve insanin ilk zuhur ettigi yerin Mu oldugunu” ifade ediyorlardi. Bu tabletlerdeki yaratilis öyküsü kutsal kitaplardaki yaratilis öyküsüne çok benzer bir sekilde anlatilmisti. Ayrica; kayip kitanin Pasifik Okyanusunda, Amerika ve Asya kitalari arasinda bulundugunu, Kuzey Hawaii’den Fiji ve Paskalya adalarina kadar uzandigini, dogusu ile batisi arasinda 9.500 km, kuzeyi ile güneyi arasinda yaklasik 4.500 km’lik bir mesafe oldugunu anlatiyordu. Kita deniz ve bogazlarla birbirinden ayrilan 3 ana kara parçasindan olusuyordu. Pasifik Okyanusu’na tek tek ya da gruplar halinde dagilmis kayalik adalarin tümü, bir zamanlar Mu kitasinin birer parçasiydilar. Bu kita üzerinde yasayanlar yeryüzünü kolonize etmislerdi. Mu kitasi bundan 12.000 yil önce korkunç yer sarsintilarindan sonra, su ve ates girdaplari içinde kaybolup sulara karismisti ve beraberinde 83.000 yillik bir uygarligi da götürmüstü.
MU UYGARLIGI VE ANADOLUMU Uygarliginin, yukarida incelemis oldugumuz kolonilesme hareketlerinde her iki ana kolonilesme hattinin (Dogu ve Bati) üzerinde yasamakta oldugumuz Anadolu topraklari için önemli bir yeri oldugunu görmekteyiz. MU halkinin bir kisminin Dogu koloni hattiyla Anadoluya gelip ilk atalarimizi olusturduklarini, Bati koloni hattini inceledigimizde ise MU kitasinin en önemli kolonilerinden birinin büyük Türk devletlerinden biri olan UYGURLAR’in atalari oldugunu görmekteyiz. Ayrica tarih boyunca Anadoluyla etkilesim içinde olan Mezopotamya bölgesindeki Uygarliklarin atalarini da MU’dan göç edenlerin olusturduklarini biliyoruz. Anadolu halkinin en eskisinden en yenisine, yani en son göç olan Oguzlarin göçüne kadar bütün beslenme kaynagi Mogolistan’dir. Ve Mogolistan bölgesini de MU’dan göç eden Bati kolonilerinin bir kolu olusturmustur. Atlantislilerin göçü nasil Misir’i meydana getirmisse, orayi kendileri için büyük bir göç yeri ve temel bir vatan yapmislarsa, MU Uygarligi’nin insanlari da Uygurlari temel olarak seçmislerdir. Dolayisiyla iyilik ve güzellikle, felsefeyle ilgili bütün bilgileri oraya nakletmislerdir. Uygurlarin kaynagi bugünkü Mogolistan ve Gobi Çölü’nün dag yamaçlarina yakin olan bölgelerdir. Sayin Ergün Arikdal’in da belirttigi gibi; “Uygurlarin inanç, bilim, sosyolojik yasam, insan ve doga arasindaki denge, insan ve kozmos arasindaki yapilar bakimindan getirip biraktiklari esaslar çok dogrudur. Büyük Uygur göçüyle birlikte MU bilgeligi ve Atlantis teknolojisiyle yetismis olan büyük insanlik güçleri de, zekasi ve zihni de göç etti. Onlarin içinde karismis birçok varlikta tohum halinde kapasite mevcuttur. Bu kalitimin artik ne Atlantis’te ne de MU’da olmayisi, bunlarin sadece bir kisminin Misir taraflarinda, bir kisminin da Uygurlarda kalisi çok önemlidir. Bu insanlarin en çok tasidiklari özellik, duyular disi algilamayla ilgili kodlardir. Bunlar mükemmel bir sekilde hiçbir bozulmaya ve eksilmeye yer birakilmadan o varliklar tarafindan göçlerle bu ülkeye, Anadoluya yeniden getirilmistir. Kaybolmus o yetenekler o insanlar tarafindan tekrar yayilmistir. Bu nedenle Anadolu insaninin hepsi ister istemez sürekli bir sekilde üst planlarla irtibat halinde yasar. Bizim iç yüzümüz sürekli bir sekilde ruhsal dünyaya dönüktür. Çünkü dogamizda, tasidigimiz DNA’larda bu tarafimiz gelismistir. Bunlar, bize anavatanimiz MU’dan, Uygur akimindan intikal eden bir vazife mirasidir. Anadolu insaninin vazifesi, MU’da ve Atlantis’te olan, kendisinden sonraki büyük insanlik kitlesinin üzerine birakacagi bilgi intikalini saglamaktir. MU Uygarliginin bize naklettigi en büyük bilgilerden biri, tek olan ve kendi kendisiyle sinirlanmis olan bir Mutlak’in, bir Yaradan’in ve bir yaratilisin oldugudur. Bu DNA’ya sahip olan varliklarin birinci temel ilkesi budur. Ve en büyük vazifeleri de bu ilkeyi yeniden yaratmak ve sahip olabilmek, bunu suurlu bir sekilde yasamanin yollarini saglamaktir. Birçok bilgilerin uzaylilar tarafindan insanlara verilmis olmasi gerekmez. Bizim elimizdeki birçok bilgiler dedelerimizin dedesinin, belki bin kusak ötedeki enkarne olmus ruhsal varliklarin biraktigi mirastir.”Kaynaklar:-Batik Kita Mu Uygarligi, Santesson, H. Stephan (Ruh ve Madde Yayinlari)- Batik Kita Mu’nun Çocuklari, Churchward, James (Ege Meta Yayinlari)-Ruh ve Madde Dergisi, Kasim, 1998-Kayip Kita Mu, J. Churchward (Ege Meta Yay.)

Dünyanın Sonu 2012 ye Dikkat !!!


Mayalar için 2012 yılı zamanların sonu. Maya Kehanetleri'ne göre 22 Aralık 2012 tarihi dünya için çok önemli.
Çünkü bu dönemde içinde yaşadığımız çağ sona erecek ve yeni bir çağ başlayacak. Büyük bir tufanla gelecek olan bu yeni çağın ipuçlarını ise bilim adamlarına göre iklimsel değişimler sayesinde şimdiden gözlemleyebiliyoruz. Beşinci kutupsal kayma olarak adlandırılan bu değişimde daha önceki değişimlerde olduğu gibi yine kutupların manyetik alanının değişmesi iddiaları ileri sürülüyor ve dünyadaki iklimlerin değişimi de buna bağlanıyor. "Kutuplar yer veya açı değiştirdiğinde kutuplarda buzlar eriyor. Kaldı ki, küresel ısınma sonucu şu anda Kuzey Kutbu'ndaki buzullar zaten erimeye başlamış durumda. Mayalar'a göre de daha önce yaşanan dört çağda tıpkı bu şekilde sona erdi" deniyor. Acaba bunlar bilimsel olarak kanıtlandı mı? Bu soruya cevap olarak da, Dünyanın en az dört kez kutupsal kayma (Kuzey ve Güney Kutbu) yaşadığı bilimsel verilerle kanıtlandı deniyor. Bazı belgesellerde dünyanın manyetik alanının belirli periyotlarla nasıl değiştiğini bilimsel olarak açıklanıyor. Şu anda dünyanın manyetik alanında muazzam bir değişim var deniyor. Bunun da en büyük nedeni güneşte meydana gelen değişimler. İlginç olan şey Mayalar'ın bunu bilmeleri ya da gerçekten bilip, bilmedikleri... İddianın bir diğer yanı da Mayalar'ın bununla da yetinmeyip, gelecekte tüm insanlığı etkileyecek trajediyi bizlere şifreli bir şekilde duyurmuş olmaları ve bu şifreye göre dünya için 2012 yılı çok önemli. Ama neden şifre? Bu cevap verilemiyor....
Peki bu görüşe göre 2012 yılında dünya yok mu olacak? Mayalar 2012'yi insanlığın yeniden yukarı çıkışının yaşanacağı bir çağ olarak tanımlıyor. Hatta farklı inançlarda yer alan Altın Çağ'a böyle ulaşılacağı da iler isürülüyor. Yani 2012'nin önemi burada. Düşen insanlık tekrar yukarı çıkacak ve bu çıkış 2012'de başlayacak. Yine iddialara göre çıkış süreci başladı, belki de 2012 bir final olabilir. Ancak tufanla kıyameti birbirine karıştırmamak lazım da deniyor. Yani kıyamet ruhsal bir değişim, tufan ise fiziksel bir değişim demek. Ayrıca kıyamet tasavvufi ve ezoterik anlamda ayağa kalmak ve uyanmak demek. Ve bu uyanıştan kastedilen şey ruhsal aydınlanma... Bu nedenle verilen tarih çok önemli. Ancak bu tarihlemede iki yıllık bir hata payı bulunabileceği de belirtiliyor nedeni ise Maya Takvimi'nin bizim kullandığımız Gregoryen Takvim arasındaki farktan kaynaklanıyor yani MÖ 1'den MS 1'e geçilmiş olması, aradaki 0 atlanmış. Astrofizikçi Cotterel de bu konuya dikkat çekiyor. Şu anda bilimsel olarak ispat edilen dünyanın dört kez kutup değişimi geçirdiği iddiası Mayalar'a referans olarak veriliyor. Deniyor ki, insanları bunu yeni keşfetse de, Mayalar bunun farkındaydılar.
Medyada Dilek Sancılı imzalı bir habere göre, bu iddiaların kaynağı ünlü astro fizikçi Coterelli... Onun bilgilerini bir BBC muhabiri Adrian Gilbert'in derlemesi sonucunda dünya kamuoyuna duyurdu. En önemli buluş da eski Maya kenti Palanque'deki Yazıt Tapınağı'nda bululan mezar taşının kapağındaki şifrenin çözülmesiyle oldu. Kapağın üzerindeki şerit motiflerini simetrik bir şekilde yan yana getirildiğinde ortaya bir Jaguarun ve bunun üzerinde de bir Yarasa sembolünün ortaya çıktığını gördüler. Mayalar'ın sakladıkları bu sembollerin bir anda belirmesi Cotterel'i şaşkına çevirmişti. Çünkü Mayalar'ın mitolojik yazıtlarında Jaguar beşinci yani bizim çağımızı, yarasa ise ölümü sembolize etmekteydi... Kapağın üzerinde açık bir şekilde görülen Güneş Haçı'nın üzerindeki delikler ise Güneş'in manyetik hareketlerini temsil etmekteydi. İşte bu Mayalar'ın gizli mesajıydı. Yani yaşanacak trajedinin sebebi Güneş'te meydana gelecek olan manyetik değişimlerdir.. İlginçtir ki şu andaki iklim değişiminin nedenlerini Güneş'e bağlayan bilim adamları da çok sayıda... Yalnız Mayalar'ın değil Sümer takvimlerinin de aynı tarihleri işaret etmekte olduğu da söyleniyor.
Astrolojik pencereden bakarsak...
Balık Burcu Çağı'na?inançlara göre aşağı yukarı milattan önce 6. Yüzyıl civarlarında girmiş olmalıyız. Bu dönem dünya üzerinde Antik Yunan Felsefesi'nin en etkin olduğu bir dönem. Aynı zamanda İbraniler'de de peygamberliklerin başladığı bir dönem. Doğuda ise Zerdüşt, Laotse, Buddha, Konfüçyüs, Jaina ve diğer öğretilerle birlikte yeni felsefeler ortaya çıkmış. Yani düşünce ve inanç akımlarında büyük bir gelişimin yaşandığı bir dönem.?Yine iddialara göre, daha da gerilerde Mayalar'da de altın çağlarını yaşamaktaydılar. MÖ 2000'lerde başlayan Koç Burcu çağının girişinde Meksika'da ve Mısır'da piramitler inşa ediliyordu. Daha önceki tarihlere inebilmek için yeterli bilgi olmadığından genel bilgiler vermekten öteye geçilemiyor. Yaklaşık MÖ 8400-8000 arasında Aslan Burcu'ndan çıkıp Yengeç Burcu'na girmiş olabiliriz. Astronomik hesaplara göre ise, Kova Burcu'na girilen tarihten tam 11.027 sene öncesini kabul etmeniz gerekir. Fakat bu sayı sadece matematik bir çözümlemedir. Çünkü bu kadar uzun bir zaman periyodu içinde dünyanın beklenmedik değişmelere maruz kalmış olması her zaman mümkündür hatta kesindir.?Efsanevi Atlantis kıtasında da, bilgelerin kıtanın batacağını anlayıp aşağı yukarı bu tarihte ayrılmak ihtiyacını hissettikleri söyleniyor. Ama bunlar da birer iddia... Acaba yararlı mı? Hayır, aksine çöküşün yaşanacağını haber veriyorlar yani kötümserler, ötesi ise iyi olacak... Ama kimlere..?
Ya da kimler onlar..? Cevabı bilemiyoruz ama bizlerin olmayacağını sanırım biliyoruz...

Gize Piramitleri


Gize Piramitleri Tahmini olarak M.Ö 3000 yıllarında eski krallık döneminde yapıldığı zannedilen Gize piramitleri;Keops, Kefren, Mikerinos. İsimlerini aldıkları firavunlar tarafından yaptırılmıştır. Bu üç piramit dünyadaki en büyük piramitlerdir.Gize'de sadece bu piramitler bulunmaz. Sırf Mısır'da yüzlerce irili ufaklı piramitler mevcuttur ama bu Gize piramitlerini öbürlerinden ayıran farkların başında içlerinde yazı bulunmaması ve nasıl yapıldıklarının hala çözüme ulaşmamasıdır. Piramitler yalnızca Mısıra özgü de değildir.Güney Amerika kökenli Maya ve Azteklerde piramitler yapmışlardir. Piramitlerin gökyüzünü incelemek amaçlı yapıldığida zannedilmektedir.

Eski Mısır yaşamının hemen her kesitindeyer yüzü ile gök yüzü arasında sıkı bir bağlantı kurulmuştu.Piramitlerin yapımında bu bağlantının dahada sıkı olduğu görülür.Bir inanaca göre firavunlar gün batımında piramitlerde ki mezar odalarından çıkarak Orion yıldız kuşağına gitmekte ve gün doğmadan önce alel acele mezarlarına dönmekteydiler.Robert Bauval ile Graham Hancoc yaptıkları araştırmalar ve fotoğraf çekimleri sonucunda Keops ,Kefren ve Mikerinos büyük piramitler grubunun oturum planın Orion yıldız kuşağının konumu ile çakıştığını tespit edererk bu inancı adeta kanıtladılar.(yeni krallık dönemi firavunlarından Senmut,mezar odasındaki tavan fresklerinde Orion yıldız kuşağının altında betimlenmiştir) Yine aynı araştırmacılar; milattan 10.500 yıl önceki ilkbahar ekinoksunda güneşin ufuk çizgisin 12' aşağısında,aslan burcunun arka ayaklarının altında yer alması konumunu yeryüzüne yansıttıklarında, günümüz Gize Sfenksinin arka ayaklarını yer aldığı kayalık zeminin 100 ayak derinliğinde bir oda bulunacağını iddia etmektedirler(ki bu iddia ispatlanmıştır)

Piramit ve Matematik Açılım



Şaşırtıcı Değilmi...!!! ???

1 Dolar ve Piramit Sırrı





Piramit ile ilgili sır:

Yer alan piramit, ünlü Büyük Giza Piramidi'dir. İlginç olan ise Giza Piramidi ile Kabala arasında ilişki olmasıdır. Gül-Haç ve mason ökültistleri, Büyük Piramit'in basamakları ritlerdeki dereceleri temsil ettiğine inanırlar. Piramidin en altında Roma rakamıyla "MDCCLXXVI" yazmaktadır. Bu tarih M:1000 D:500 C:100 L:50 X:10 V:5 I:1 ise bu tarih; 1776 Yani ABD'nin doğum günü. Ve illumunatinin kuruluşunu (1 Mayıs 1776) ifade etmektedir.. 3’lü gruplar halinde incelendiğinde 666 çıkar. Ayrıca, 666 sayısından Ezra'da da bahsedilmektedir ve Babil'den Judah'a dönen insanları simgelemektedir: Adonikam'ın çocukları altıyüz, altmış ve altı tanedir. (2:3) Adonikam kelimesinin anlamı şudur: "Tanrı'nın övgüsüne layık." Bu sayı Hristiyanlıkta şeytanı ifade ediyor. Bu inancın kaynağı ise şudur: “İşte bilgelik. Bırak anlayanlar canavarın sayısını hesaplasınlar: İnsan için sayısı; onun sayısı altıyüz, üç yirmi ve altıdır. (13:18)” Roma rakamlarındaki 5 temel sayıyı küçükten büyüğe doğru yazıp toplayınca da aynı sayı çıkıyor. D=500, C=100, L=50, X=10, V=5, I=1=666 Ve kehanetin sonu şöyle. Dolardaki piramid 18 katlı idi.. 1776’dan başlayarak, her basamağa 13 eklerseniz, piramidin 2010’da tamamlandığını görürsünüz.. 1945 - 1971, ara bir zamandır. Son evre 1971’de başlar. 84, 97 ile devam eder ve 2010’la tamamlanır.. 2010 yeni çağın başlangıcı olacaktır.

1 dolar'ın ön yüzünde yazan "FEDERAL RESERVE NOTE" yazısı,federal rezerv'in senedi anlamına gelmektedir.Yani,altın veya gümüş olarak karşılığı olmayan "sanal kağıt" anlamına gelir.1 dolar'ın arka yüzünde yazan "IN GOD WE TRUST" yazısı,güvendikleri tanrının para olduğu anlamına gelir.1 doların arkasında,12 katlı piramit ve bir de göz vardır.12 kat Yakup'un 12 oğlunu yani 12 İsrail boyunu ,piramit'in tepesinde ki ışıklı göz ise "Her şeyi gören göz" yani Yehova anlamına gelmektedir.Bu 12 oğul ve Yakup'u temsil eder.13, Kabalistik ebcet hesabına göre de, sevginin birliği,İsrail'İn birliği anlamına gelmektedir.Ancak 12 katlı piramit ile göz arası açıktır.Bunun anlamı da,hedefledikleri "Tek Dünya Devleti"ni kuramadıklarından kaynaklanır.Ayrıca piramit'in üst kısmında yazan "ANNUIT COEPTIS" yazısını görmekteyiz.Bu yazı,başladığın işi bitirmek anlamına gelmektedir.Bu da gene Tevrat kaynaklıdır."Kudüs'ten başlayan yılan,zaferle zincirini tamamlayıp yine Kudüs'e dönecektir."Piramidin alt kısmında yazan "NOVIS ORDO SECLORUM" yazısını görmekteyiz.Bu da,çağların yeni düzeni,yeni dünya düzeni ve tek dünya devleti anlamına gelmektedir.Piramidin altında ki rakamlar (MDCCLXXVI) 1776 tarihini gösterir.Bu tarih de Illüminati 'nin kuruluş tarihidir.İlluminati "Aydınlanmışlar" anlamındadır ve Efendiler denilen süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosudur. 1772 yılında Wilhelm-Bader Kongresinde, masonlar İlluminati ile birleştiklerinden,bu tarih masonlar için de önemlidir.Kartal'ın ağzında ki "E PLURIBUS UNUM" yazısı da,birçokları arasında bir tane demektir ki,Tevrat'ta kullanılan seçilmişlik,tanrıoğlu ayrıcılığının simgelenmesidir. Kartalın gövdesinde ki 7 dikey çizgi, "Kutsal Şamdanı" ve 7 kiliseyi (Efes, İzmir,Bergama,Akhisar,Salihli, Alaşehir ve Pamukkale) simgeler

Seyahat


Abu Simbel Seti OtelAbu Simbel Seti Otel, havaalanına 5 kilometre uzaklıkta, Ramses Tapınağı'nın ayağında kurulan ilk oteldir. Pharaoh Kraliçesi Nefertari'nin nefeskesici ikiz heykellerini ziyaret etmek için ideal bir mekandır. Toplam 138 odası bulunan 4 yıldızlı otel, bu odalarda yüksek hızda internet bağlantısı, kablolu televizyon, balkon, klima, direkt hatlı telefon, çay-kahve makinesi, buzdolabı, minibar, bornoz, saç kurutma makinesi, alarmlı saat ve radyo gibi donanımlar sunmaktadır. Rahatlamak ve eğlenmek için otel içerisindeki tenis kortu, yüzme havuzu, havuz bar ve spor salonu gibi faaliyetler ile vakit geçirebilir, Toshka restoran ve Layalina kafe de ise güzel yemeklerin tadlarına bakabilirsiniz. İş toplantıları için 500 kişi kapasiteli konferans ve toplantı salonuda yer almaktadır.Yurt Dışı Otel Rezervasyonu İçin Telefonlarımız : 0212 458 13 14 - 458 13 15

Cam Piramit





Cam Piramit
2000’li yıllarda Türkiye'ye fuar ve kongre merkezi olarak damgasını vuran Antalya, ilk fuar ve kongre merkezine 1 Ekim 1997 tarihinde kavuştu.
Cam Piramit Sabancı Fuar ve Kongre Merkezi'nin temeli 30 Temmuz 1996 tarihinde atıldı. 1 Ekim 1997 tarihinde Altın Portakal Film Festivali etkinlikleri sırasında açıldı ve XI. Dünya Ormancılık Kongresi'ne ev sahipliği yaptı.
Yaklaşık 4500 metrekarelik bir alana oturan yapı, bodrum ve zemin kat olmak üzere iki katlıdır. Üzeri renkli ısıcamlı piramit uzay çatı ile örtülmüştür. Cam Piramit Sabancı Fuar ve Kongre Merkezi'nde 2500 kişilik Toros, 440 kişilik Meltem ve 330 kişilik Düden salonu vardır. Konferans ve kongre amaçlı düzenlenen Toros Salonu'nda ayrıca 1500 stand kapasiteli sergi ve ihtisas fuarları da yapılabilmektedir. Tüm salonlar ileri teknolojinin sağladığı ses ve ışık düzenleriyle donatılmıştır.
Zemin katın üzeri renkli ısıcamlı Piramit uzay çatı ile örtülmüştür. Piramitin yerden yüksekliği 22.76 m olup, 5710 m2 ısıcam ile kaplanmıştır. Yapının hemen dışında 2500 m2 büyüklüğünde 4 adet dairesel şekilli süs havuzu vardır ve bina bu havuzlarla çevrilidir. Binaya bu havuzlar üzerindeki köprülerle dört ayrı yönden giriş vardır. Yapıda bulunan üç adet salondan en büyüğü zemin kattaki Toros Salonu' dur. Diğerleri sırasıyla bodrum kattaki Meltem ve Düden Salonu'dur.
Toros Salonu; yaklaşık 4000 m2 büyüklükte, hem konferans hem de sergi amaçlı düzenlenmiştir. Konferans amaçlı olarak 2400 kişilik oturma kapasitesi vardır. Sergi amaçlı olarak ise, kapalı alan içinde yaklaşık 1500 stand kapasiteli fuar kurma imkanı vardır. Fuar ve konferans için gerekli tüm tesisatlar (müzik, ses, yayın, projeksiyon, multivizyon, ışıklandırma, elektroakustik, yangın, güvenlik, enformasyon, simültane çeviri sistemleri) bu salonda mevcuttur. Ayrıca 4 adet portable simültane kabini ve videowall bulunmaktadır.
Meltem Salonu; 386 m2 alana ve 440 koltuk kapasitesine sahiptir. Ana salon ile bağlantılı olarak yapılan etkinlikler multivizyon sistemi ile Süden Salonu'ndan da izlenebilecektir. Salonda 4 adet portatif simültane kabini bulunmaktadır.
Düden Salonu; Yaklaşık 281 m2 büyüklüğünde ve 332 koltuk kapasitesindedir. Her türlü konferans ve açık oturumun düzenlenebileceği bu salonda, dört dilde çeviri yapmaya müsait simültane odaları mevcuttur. Ayrıca diğer salonlarla bağlantılı olarak yapılan etkinlikler multivizyon sistemiyle Meltem Salonu'ndan da izlenebilmektedir. Düden ve Meltem Salonları'nda da gerekli tüm tesisatlar (Müzik, ses yayın, projeksiyon, multivizyon, video projeksiyon, ışıklandırma, elektroakustik, yangın, güvenlik, enformasyon) mevcuttur.Bunun yanında tüm bina cctv, müzik anons, acil anons, yangın ihbar sistemleriyle donatılmış, mekanların tümü sıcak-soğuk klimatize edilmiştir. Bina içi ve çevresi, 24 saat boyunca kameralarla denetlenmektedir. Ayrıca merkezimizde iki adet 90 m2'lik paralel toplantı salonu vardır ve bu salonlar ihtiyaca göre toplantı odası, resim galerisi veya basın odası şeklinde düzenlenebilmektedir.
Salonlar 50'şer kişi kapasitesindedir, Toros Salonu'nun dört köşesinde bulunan merdivenler ve bedensel engelli asansörü sayesinde her zaman kullanıma açık diğer mahaller; fuaye, büfe, bay bayan ve bedensel engelliler tuvaletleri, vestiyer, yönetim ofisleri, doktor odası, servis mutfağı ve 2 adet teknik merkezdir. Cam piramitin ayrıca 13.000 m2 açık otopark alanı, toplam 1500 m2'lik 3 adet malzeme deposu ve 150 m2 büyüklüğünde işletme binası bulunmaktadır.

Japon Piramitler

Mu Medeniyeti Kalıntıları :

1985 yilinda Japonya'nin Okinawa Adasi yakinlarindaki Yonaguni'nin aciklarinda dalis yapan bir balikadam, hic beklemedigi bir goruntuyle karsilasti. Suyun metrelerce altinda, dipte, derinlere dogru alcalan basamaklariyla garip bir antik kalinti uzaniyordu onunde. Ilkin goz yanilmasi sandi, basamaklara yaklasip inceledi, yapinin cevresini dolastikca saskinligi daha da artti. Bilinmez bir zamandan beri suyun altinda yattigi belli olan bu basamakli yapi, duzenli kivrimlara, son derece hassas acilara sahipti. Balikadam, sudan cikar cikmaz bildigi her yere bu bulusunu haber verdi. Yonaguni sularinin dibindeki bu esrarengiz yapinin sirri henuz tam olarak cozulebilmis degil. Ama seksenlerden bu yana dalis yapanlarin oldugu kadar, jeologlarin ve arkeologlarin da ilgi odagi. Japonya, Asya'daki cogu ulke gibi, antik caglara uzanan bir tarihe ve zengin bir kultur birikimine sahip. Okinawa ve dolaylarinda, zaman zaman 3000 yillik kalintilara rastlaniyor. Ama suyun altinda bulunan ve yapisi itibariyle bir "basamakli piramit" izlenimi veren buluntunun ne zaman, kimler tarafindan yapilmis olabilecegi uzerine kimsenin fikri yok.Aslina bakilacak olursa, bu yapinin "insan yapisi" oldugu da simdiye dek resmen kabul edilmis degil. Isin icinden cikamayan arkeologlar ve ortodoks jeologlar, bu dumduz basamaklarin dogal ik ve "insan yapisi" izlenimi veren bir bulguya hicbir yerde rastlanmadi. Adanin aciklarindaki bulgular aciklandiktan sonra inceleme yapmak icin gelen bilimadamlari arasinda, Sfenks uzerinde calismalar yapan Boston Universitesi'nden Dr Robert Schoch ile bu calismayi birlikte gerceklestirdigetkilerle olusmus olabilecegini belirtiyorlar ama hic de inandirici olamadiklarinin da farkindalar. Suyun, basincin, yer hareketlerinin zaman zaman olusturdugu duzgun yuzey sekillerine bazi yerlerde rastliyoruz. Ama Yonaguni'deki gibi duzgun, sasirtici derecede simetri John Anthony West de vardi. Dr Schoch, ilk dalista uzun uzun Yonaguni kalintilarini inceledi ve gorusunu net bir bicimde acikladi: "Bu kayaliklar kesinlikle insan yapisi ve tahmin edebilecegimizden cok cok daha eski. Asagi yukari, 10.000 yillik!" Ayni yorumu, John Anthony West ve Japon uzman jeologlar da yaptilar. Yuzlerce fotografi dunya basinina dagilan ve uzun sualti filmleri bircok televizyon kanalinda yayimlanan Yonaguni binasi, artik, son iki yildir butun dunyada yakindan taniniyor. "Tanrilarin Parmak Izleri" adli kitabiyla sansasyon yaratan Graham Hancock da "Yitik Uygarligin Pesinde" adli dizi icin burada dalis yapti ve Yonaguni'nin basamaklarini inceledi. Hancock'a gore dumduz, doksan derecelik acilarla inen basamaklarin yanisira, kosegenlerde oyulmus duzgun ve orantili hendekler, dort ayri yerdeki "sutun yerlestirme yuvalari", bu yapinin kesinlikle bir antik kalinti, hatta daha da iddiali bir cumleyle, bilinmeyen bir donemden kalma "basamakli piramit" oldugunu gosteriyordu. Schoch'un dusuncesiyle birlestirildiginde, Japon sularinin dibinde yatan bu cok eski ve bilinmez mimarlarin eseri olan yapi, M.o. 11.000 dolaylarindaki buzul erimesi sonucu denizlerin yukselmesiyle derinlere inmis bir "yitik uygarlik kalintisi" izlenimi veriyor. Ne var ki, ortodoks akademisyenler, karsi hicbir kanit one surememelerine ragmen Yonaguni buluntulari hakkinda yorum yapmak icin "erken" oldugunu, "insan yapisi" olmama ihtimalinin uzerinde durulmasi gerektigini soyluyorlar. Son bir yildir, Yonagoni'deki arastirmalar yogunlasmis durumda. Eger cevrede en kucuk bir hiyeroglif, bir resim, bir kucuk esya ya da heykel bulunursa, belki de butun dunyanin tarihine iliskin bilgiler soyle bir sarsilacak. Adi ister Atlantis olsun, ister Mu, ister Lemuria; bilinmeyen tarih caglarindan ses vermeye baslayan bir "yitik uygarlik", doksanlarin basindan bu yana iyiden iyiye hissedilir hale geldi.

Piramit Pasta



Piramit Pasta

Malzemeler:

500gr pötibör bisküvi
150gr tereyağı
4 yemek kaşığı kakao
1 su bardağı süt
yarımşar su bardağı ceviz/ incir/ kayısı
2-3 yemek kaşığı hindistan cevizi

Hazırlanması:

Tereyağını eritip süt ve kakao ile karıştırın.
Bisküvileri kırıp yemişlerle beraber sütlü karışıma ekleyin. Karışımı streçe veya folyoya sarıp piramit şekli verin.
Pastayı buzlukta 2-3 saat bekletin. Donunca hindistan cevizi serpip dilimleyerek servis yapın.

Türk Piramitleri ve Gizlenen Sır

UYAN TÜRKOĞLU TARİHİNE SAHİP ÇIK !!!!

Saklanmaya Çalışılan Büyük Sır :


ŞOK OLMAYA HAZIR OLUN.....!!!!
Bu Fotograf tarafımdan 05:10:2008 tarihinde saat:02:00 de Google Earth sayesinde
Uydu üzerinden çekilmiştir:
Buyrun size Koordinatlar: 34°21'44.48"N 108°37'50.88"E
Tek yapmanız gereken Google Earth arama kısmına bu koordinatı yazıp enter lamak....
ORTA ASYADAKİ TÜRK PİRAMİTLERİ:
Bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yer
alan, Xian şehrine 100 km uzaklıkta Qin Ling Shan dağlarında Ön-Türk uygarlıklarından birisi tarafından inşa edilmiş, etrafında irili ufaklı 100 adet piramitle beraber, 300 metre yüksekliğinde bir piramit bulunmaktadır; BEYAZ PİRAMİTBeyaz Piramit’in ikinci dünya savaşı sırasında Çin’e yardım malzemesi götüren bir C-54 uçağından çekilen fotoğrafı 1957 yılında ilk kez Life dergisinde yayınlanmıştır.Bu piramitleri araştırmak üzere1994 yılında Şensi bölgesinde bir araştırma gezisi yapan Alman bilim adamı Hartwig Hausdof kendi koleksiyonundan birkaç resmin halka açılmasına izin vermiştir. Hausdorf’a göre piramitlerin yapım tarihi en az M.Ö. 2500’ler civarındadır.Bölge Çin Halk








Cumhuriyeti tarafından yasak bölge ilan edilmiş olduğundan dolayı Piramitler içerisinde bulunan Mısır medeniyetinden çok ileri bir teknikle mumyalanmış olan cesetler ve Ön-Türkçe yazıtlar üzerinde araştırma yapılamamaktadır.Türk Bilim adamı Kazım MİRŞAN yaptığı araştırmalarda Ön-Türk uygarlıkları tarafından OT-OĞ olarak isimlendirilen Ön-Mısır’a M.Ö 3000 Yıllarında Doğu Anadolu’dan Isub-Ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Kazım MİRŞAN’ın bugüne kadar anlamı çözülemeyen 184 adet mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuş olduğu ve mumyalama tekniklerinin yine M.Ö. 3000’li yıllarda Altaylarda geliştirildiği düşünülürse




Piramit inşa teknolojisinin Eski Mısır’a Ön-Türk Uygarlıkları tarafından öğretildiği sonucuna ulaşılmaktadır.Tüm İnsanlık tarihini değiştirerek; MEDENİYETİN ASIL YARATICISININ TÜRKLER OLDUĞU SONUCUNU DOĞURAN bu olağanüstü keşif batılı bilim adamları(!) tarafından ısrarla görmezlikten gelinmekte ve insanlığın bilgisinden daha uzun süre saklanması mümkün olmayan bu piramitleri başka bir uygarlığa mal etmeyi amaçlayan maksatlı çalışmalar yapılmaktadır.Ayrıntılı bilgi için Ön-Türk Uygarlığı Araştırmaları Merkezi ve Töre Yayın Grubu tarafından basımı yapılan Haluk TARCAN’ın “Ön-Türk Uygarlığı – Resmi Tarihin Çöküşü” (2. Baskı) adlı eserine bakabilirsiniz.

Saklanan Türk Piramitleri

Uygur bölgesinde bulunan, Mısır piramitlerinden yüzyıllarca önce yapılan ve Mısır piramitlerinden daha yüksek/büyük olan piramitleri yapan Türklerdir. Çin hükümeti buraya girişi tamamı ile yasaklamıştır. Çünkü bu piramitlerin içinde proto-Türk yazılar mevcut. Arkeologların dahi girişine kati surette izin verilmiyor. Çünkü dünya




tarihinin tekrar yazılması gerekebilir.Bugün Çin sınırları içerisinde yer alan, Xian şehrine 100 km uzaklıkta qin ling shan dağlarında Ön-Türk

uygarlıklarından birisi tarafından inşa edilmiş, etrafında irili ufaklı 100 adet piramitle beraber, 300 metre yüksekliğinde bir piramit bulunmaktadır;

BEYAZ PİRAMİT
Beyaz Piramit’in ikinci dünya savaşı sırasında çin’e yardım malzemesi götüren bir C-54

uçağından çekilen fotoğrafı 1957 yılında ilk kez

life dergisinde yayınlanmıştır.Bu piramitleri araştırmak üzere 1994 yılında şensi bölgesinde bir araştırma gezisi yapan alman bilim adamı hartwig hausdof kendi koleksiyonundan birkaç resmin halka açılmasına izin vermiştir. hausdorf’a göre piramitlerin yapım tarihi en az M.Ö. 2500’ler civarındadır.Bölge çin tarafından yasak bölge ilan edilmiş olduğundan dolayı piramitler içerisinde bulunan mısır medeniyetinden çok ileri bir teknikle mumyalanmış olan cesetler ve Ön-Türkçe yazıtlar üzerinde araştırma yapılamamaktadır.
Piramitlerin ebat, orijinal şekil ve büyüklükleri ,dikkat çekmemesi açısından Çin hükümeti tarafından maksatlı olarak tahrip ve kamufle edilmiştir.Piramitlerin üst tarafları kesilmiş ve üstleri toprakla doldurulup, kamuflaj amacıyla ağaçlandırılmıştır .Tüm İnsanlık tarihini değiştirerek;

Maya Aztek Piramitleri
















Mayaların kehanetlerle dolu takvimi kendi sonlarını da ayrıntılı bir şekilde anlatıyordu. Mayaların bu öngörüsüne, modern insan sadece 12 yıl önce bilimsel açıklama getirebildi. Maya Uzmanı Astrofizikçi Cotterell, "Vatico Latin Kitabesi"ne göre Aztekler'in Mayalar'dan farklı olarak daha önce yaşanılan dört çağı farklı ezoterik (gizli öğreticilik) ve sembolik üsluplarla anlattığını söylüyor. Üstelik Cotterell bu çağlarda adı geçen tanrıları Yazıt Tapınağı'ndaki mezarların üstündeki "Palanque Kapağı"nda da keşfetmeyi başardı. Bu çağlara ilişkin bilgilerin ayrıntıları şöyle; * Birinci Güneş Çağı: (Matlactili) 4008 yıl süren bu çağda yaşayanlar mısırla beslenen devlerdi. Güneş, su tarafından yok edilmişti. İnsanlar balıklara dönüştürülmüştü. Bazıları bu afetten sadece Nene ve Tata adında bir çiftin, su kenarında yaşayan bir ağaç tarafından kaçırılıp kurtarıldıklarına inanmıştı. Diğerleri ise, sular çekilinceye kadar bir mağaranın içine saklanarak kurtulan yedi çift olduğunu savundu. Bu çağda hüküm süren tanrıça Tlaloc'un karısı (Yeşim Etekli Tanrıça) Chalchiuhtlicue'dir.
MAYMUN İNSANLAR * İkinci Güneş Çağı: (Ehecatl) 4010 yıl süren bu çağda yaşayanlar Acotzintli diye bilinen yabani bir meyve yiyerek besleniyorlardı. "Güneş Ehecatl" (Rüzgâr Güneşi) tarafından yok edilmişti. İnsanlar maymuna çevrilmiş, ağaçlara tutunmak suretiyle hayatta kalabilmiştir. Bir kadın ve bir adam, bir kayanın üzerinde durarak yıkımdan kurtulmuşlardı. Bu çağa "Altın Çağ" denir ve "Rüzgâr Tanrısı" hüküm sürerdi. * Üçüncü Güneş Çağı: (Tleyquiyahuillo) 4081 yıl süren bu çağda insanlar "İkinci Güneş"ten kurtulanların torunlarıdır. Tzincoacoc adlı bir meyve yiyerek beslenen bu insanların yaşadığı dünya, Chicunahui Ollin günü denilen yangınla yok oldu. Bu çağa "Tzonchichiltic" (Kırmızı Kafa) adı verilmiştir ve "Ateş Tanrısı" tarafından yönetildiğine inanılırdı. * Dördüncü Güneş Çağı: (Tzontlilac) 5026 yıl önce başladı. Tula'nın kurulduğu bu çağa Tzontlilac (Siyah Saç) adı verilir. İnsanlar kan ve ateş yağmuru sonrasında açlıktan ölmüşlerdir. MAYALARIN ÇÖKÜŞÜ Maya uzmanlarından Brooks, Mayalar'ın çöküşünü, M.S. 600 ve 1100 yılları arasında tropikal enlemlerde baş gösteren iklimsel nemliliğin değişimine bağladı. 10 derece ve 20 derece Kuzey enlem bölgelerinin, sert iklim dalgaları bakımından oldukça hassas olduğu bugüne kadar pek çok araştırmacı tarafından dile getirildi. Harvard Üniversitesi araştırmacılarından Sheret S Chase de benzer şekilde M.S. 790 ve 810 yılları arasında Maya Uygarlığı'nın kuraklığa maruz kaldığını iddia etmiştir. Mayaların çöküşüyle ilgili merak uyandıran asıl konu Mayalar'ın çöküş dönemi sırasında Güneş'le ilgili manyetik bir tersinirlik bekledikleriydi. Onlar bu tersinirliği güneş ışın bombardımanının artışı, bebek ölüm oranı artışı ve nesil tükenmesi olarak gösterdi. Ancak Mayalar daha bu olaylar baş göstermeden böyle bir şeyle karşılaşacaklarını biliyordu ve bu bilgilerini takvimlerine işlemişlerdi.
260 GÜNLÜK DÖNGÜ Mayaların ağaç kabuklarına yazdıkları günümüze kalabilmiş en eski kitapları olan Dresden Kitabesi'nde de Mayaların 260 günlük döngü üzerinde yoğunlaştıkları görüldü. İlk başta kimi uzmanlar belirli bir periyotta kendini tekrar eden günler zincirinin, herhangi bir göksel ritimle alakasının olmadığı yorumunu yaptı. Ancak, bu döngünün güneşin değişen kutup ve ekvatoral manyetik alanlarıyla yakından ilişkili olduğu, daha sonra yapılan bilimsel çalışmalarla net bir şekilde ortaya kondu. Fakat yine de bu döngünün kesin bilimsel temellere oturtulabilmesi, sadece, son on iki yıldaki uzay çağı araştırmaları ve uzay yolculukları sayesinde yapılabilen modern astronomik gözlemler kullanılarak mümkün oldu. Bizim en son uzay araştırmalarımızın sonunda fark ettiğimiz 'güneşin manyetik tersinirliğinin zamanını ortaya çıkaran döngünün önemini ve varlığını' Mayaların anlayabilmeleri gerçekten nasıl gelişmiş bir uygarlık olduklarının kanıtıdır.
Aztekler'de gizli öğreticilik Binlerce yıldır gizemi çözülemeyen Maya Uygarlığı, esrarını korumaya devam ediyor. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında Meksika’da yapılan araştırmalarda bölgenin gizemli uygarlığının izine rastlayan arkeologlar, sık ormanların içinde sanki doğa tarafından saklanmış gibi duran, dev taş anıtların ve tapınakların sırrını çözmek için araştırmalarını yoğunlaştırdılar. Bu balta girmemiş ormanlarda, Mısır piramitlerini andıran büyük taş tapınakların ve görkemli piramitlerin ne işi vardı? Nasıl, ne zaman, kimler tarafından yapılmışlardı? Üstelik bu dev taş binaları yapanlar Mısır hiyerogliflerine benzeyen yazılarla eserlerini süslemişlerdi de…1869 yılında Fransız din adamı Brasseur De Bourbourg’un, Madrid Kraliyet Kütüphanesinde, bölgeye ilk gelen rahip Diego De Landa’nın eski kayıtlar arasında kaybolmuş ‘Relacion De Las Cosas De Yacatan’ adlı günlüklerini bulması, Batı’nın Mayaları anlamaya başlamasındaki en önemli adımlardan biri oldu… Yucatan ise bugünkü hali ile de çok güzel…
MAYALARIN YERLEŞİM ALANLARI: Yucatan-Campeche-Tabasco-Chiapas-Gautemala-Honduras
Orta Amerika’da kendi dönemlerinin en büyük uygarlığını yaratan Mayaların yerleşim alanları, bugünkü Meksika’nın Yucatan, Campeche, Tabasco ve Chiapas eyaletlerinin yanı sıra, Gautemala’nın tamamını, Honduras’ın da büyük bir bölümünü kapsıyordu. İ.Ö.600 yıllarına kadar süren bu şaşırtıcı ve gizemli uygarlığın kültürüyle ilgili araştırmalar derinleştikçe, sahip oldukları kadim bir bilgi birikimleri olduğu ortaya çıktı. Ne yazık ki, Mayalara ait ‘codex’ adını verdiğimiz az sayıda birkaç belge dışında elimizde sadece dev tapınakları ve piramitleri var… Mayalardan bazıları, atalarından kalan tüm kültürün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlar anlamaz anlatıları yazıya geçirme gereksinimi duydular. 19.YY. da kendi dilleriyle ama Latin alfabesi kullanılarak yazılan "Popol Vuh" adlı büyük destanları ve ‘Jaguarlar’ adıyla bilinen bir grup rahibin yazdığı ‘Chilam Balam’ adlı eserleri bu kaygıyı taşıyordu. Mayalar, dünyanın ‘dört güneş’ yaşayıp tamamladığını; halen Beşinci Güneş’i yaşamakta olduğumuzu anlatırlar. Bu inanışa göre Dördüncü Güneş’in sonunda su elementiyle ilgili felaketler, yani büyük seller ve sağanaklar yaşanmıştı. Tıpkı Tufan mitlerinde olduğu gibi. Beşinci Güneş’in sonunu da, büyük depremler getirecekti. Atalarından Mayalara sözlü gelenekle aktarılan mitlerde hep yinelenen bu evrensel döngüden söz edilmektedir. Mayaların bütün sanat yapıtlarında, mimarilerinde, tapınak süslerinde, bilinçaltında yaşayan bu yok oluşun getirdiği korkunun izlerini buluruz. Aynı üslup, çok daha sert biçimde Toltek ve Aztek kültürlerine de taşınmıştır. Bu nedenle, C.W.Ceram haklı olarak Orta Amerika uygarlıklarını ‘Korku İmparatorlukları’ olarak niteler.
AZTEK TAKVİMİ Dairenin merkezinde, geride kalan dört çağ ve şu an içinde bulunduğumuz beşinci çağı simgeleyen glifler görülüyor. Aztek modeline göre de, Mayalarda olduğu gibi, içinde bulunduğumuz ‘Beşinci Güneş’, son çağdır. Ama onlar, bitiş yılını Mayalar kadar büyük bir kesinlikle bilmezlerdi ve takvimlerinde işaretli değildi. Biçimsel olarak, Güney Amerika’daki İnka uygarlığının kozmolojisinde de dünyanın tarihine ve evrendeki döngülere ilişkin Maya ve Azteklere oldukça paralel bir anlayış karşımıza çıkar. And Dağları’nın bu egzotik imparatorluğunun sakinlerinin de uzak atalarından dünyanın belli kritik tarihsel evreleri birer birer tamamlandığına ilişkin bir geleneği teslim aldıklarını görürüz.
DRESDEN KİTABESİ Mayaların en eski kitapları olan Dresden Kitabesi'nde de 260 günlük döngü üzerindeki bilgilerinin kökeni hala sırrını saklıyor. Mayalar kimdi? Bütün bunları nereden nasıl öğrenmişlerdi? Kehanet niteliği de taşıyan, kadim astrolojiyi hatta astronomiyi günümüzdeki bilim adamlarından daha iyi bilen Aztek-İnka-Maya uygarlıkları sırlarını ve hala bulunmamış gizli kitabelerinin sırlarını bize ne zaman açacak?
Gerçekten de, bizim en son uzay araştırmalarımızın sonunda fark ettiğimiz 'güneşin manyetik tersinirliğinin zamanını ortaya çıkaran döngünün önemini ve varlığını' Mayaların binlerce yıl önce anlayabilmeleri ve bu bilgilere uygun astrolojik/astronomik/matematik hesapları kullanmaları gerçekten nasıl gelişmiş bir uygarlık olduklarının kanıtıdır.

Mısır Piramitleri


Piramit Eski Mısırlılar tarafından kraliyet mezarları olarak inşa edilen kare tabanlı, üçgen kenar yüzleri en zirvede birleşen tipik bir duvar işçiliğine sahip mimari yapı.Mısır Piramitlerin gizemi hala çözülmüş değil. Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hala bilinmemektedir. Araştırmacıların çoğu ya içinde kayboldu ya da aynı yerde birkaç kez tur attıktan sonra geri döndüler fakat, içlerini göremediler. Piramit kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya yılda iki kez güneş girdiği belirtilir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler olarak) Mısır’da yer alan piramitler Dünyanın 7 Harikasından biri olarak bilinir. Ehramlar olarak da bilinen Mısır piramitleri, çoğu eski ve orta krallık döneminde Mısır krallarının (Firavun) mezarları üstüne yapılmış büyük anıtsal yapılardır. Orta ve Güney Amerikada Mayalar, Aztekler ve İnkalar tarafından benzer yapılar yapılmıştır, ama gerçek piramitler Mısırdadır.
Düz Yüzeyli PiramitlerDaha sonraki piramitlerin dış yüzeyleri çıkıntısız, düzdü. Bu, belki de, kralın Günes tanrısı Ra'ya Tırmanabiliceği güneş ışınlarını temsil etmesi icin bu şekilde yapılmıştı. Bu piramit Abusir'deki Kral Sabure'nin piramidi asıl alınarak yapılmıştı.Vadi ile cenaze tapınakları bir kapalı ara yolla birbirine bağlanırdı.

Basamaklı Piramitler İlk yapılan piramit kralın mimarı İmhotep tarafından kral Zoser için yapılan Zoser piramididir. Bu piramit 547.278 m'lik çok geniş bir duvarla çevriliydi. Duvarın içindeki alanda dış yüzeyleri ince işlemelerle süslü yapılar vardı.İçleri moloz doluydu.Yapılan incelemelerde bugün teknolojik olarak çok ilerlemiş Japonya bile Keops piramidinin aynısını yapamamaktadir. Ziyaretçileri pek keops piramidine sokmadıklaıi bunun nedeninde piramidin koridorlarının çok dar ve dik olması olduğunuda duydum. Keops piramidinin yüksekliginin 1 milyarla çarpımı yaklasık olarak güneşle dünyamız arasındaki mesafeyi veriyormuş(149.504.000km)Piramidin üstünden geçen meridyen karaları ve denizleri tam 2 eşit parçaya bölüyormuşTaban cevresinin, yüksekliğinin 2 katına bölünmesinin pi=3.14 sayısını veriyormuşPiramidin içinde dünyanın ağırlıgı yaziyormuşPiramidin tam olarak dünyanın merkezinde bulunuyormuşPiramidin çalışkan işçileri olağanüstü bir çabayla günde 10 parça üst üste koyduklarını kabul edersek,piramitteki 2.5 milyon taçın 250.000 gün, yanı 664 yılda ancak oluşmuş oluyor. Oysa piramit 20-30 yılda tamamlanmıştırPiramitlerle ilgili diger bilgiler: Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir.Bu taşların temin edilebileceği en yakın mesafe yüzlerce km uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildikleri tam olarak bilinmemektedir. Piramit kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya yılda iki kez güneş girer.(doğduğu ve tahta çıktığı günler.)